8 Ekim 2013 Salı

Sonbahar bakımı ve varroa mücadelesi

Sonbahar geldiğinde, yaptığımız kontrollerde "varroa" zararlısının arılara büyük zarar verdiğini gördük.Birçok kolonimizi bu yüzden kaybettik.Acemi olmasak daha önceden durumu farkedip etkin bir mücadeleye daha erken başlayabilirdik. Varroayı arıların üzerinde görebildiğimizde istilanın büyük boyutta olduğunu bilmiyorduk. Biraz acı bir tecrübe oldu.Varroanın verdiği zararın soğuktan kaynaklandığını zannederek epey zaman kaybettik.

Varroa'dan biraz bahsetmek gerekirse,Avusturalya dışında dünyanın her yerinde görülen, balarılarının başına ciddi şekilde bela olan,hızla üreyen ve sonunda kolonilerin sönmesine sebep olan bir tür parazit. Arı üzerine çok dikkatli bakıldığından görülebiliyor,petek gözlerine girerek larva aşamasında arıların besinlerini tüketiyor ve gelişimini engelliyor.

Varroa mücadelesinde çok çeşitli yöntemler mevcut biyolojik yöntemlerin yanısıra,organik ve organik olmayan yöntemler de mevcut. Biz Organik sertifikalı ilaçlardan timol (kekik yağı) etken maddeli "Thymoset" adlı ürünü tercih ettik. Diğer organik asitlerin formik,laktik ve oksalik asit de tercih edilebilirdi ancak kullanımı en kolay olanı thymoset tablet idi. Bir de formik asitin jel formülü var,kullanımları birbirine çok yakın. Her ikisi de çerçevelerin üstüne konarak 15-20 gün boyunca buharlaşma yoluyla varroayı öldürmesi bekleniyor. Varroaya karşı kullanılan organik asitler, varroa üzerinde ölümcül etki yapıyor. Varroa yavru gözüne girip arılar da gözü kapattığı zaman uyguladığınız yöntem varroaya zarar vermiyor, bu yüzden bu tabletlerin 15-20 gün kovanda kalması önemli.

Ruhsatında bal hasadı zamanı bile kullanılabileceği ve balda kalıntı bırakmadığı yazıyor ancak yine de bal hasadından önce kullanmamak daha iyi olabilir.

Varroa mücadelesinde organik olmayan ilaçlar da kullanılıyor ancak bunların balda kalıntı süreleri var.Bu tip ilaçların kullanımı balda kalıntı bıraktığı için insan sağlığına zararlı olabilir. Mümkün olduğunca organik yöntemleri kullanmakta fayda var. Maliyet açısından da çok ciddi bir fark yok örneğin thymoset tabletin kovan başına maliyeti 2.5TL civarında. Tabi 200'ün üzerinde kovanı olanlar için bu maliyet görece biraz fazla olabilir ancak daha doğal ve sağlıklı bal üretmek için değer.

Ekim ayına girdiğimizde havalar aniden soğudu, bu yüzden kovanların ısı izolasyonunun da önemi arttı. İçimize pek sinmemesine rağmen kovan kapaklarının altlarına strafor yerleştirdik. Arılar, straforun kokusundan rahatsız olmasın diye bir çuval bezine sararak yerleştirdik. Zaten arılar eğer çuval bezine sarmadan koyarsanız straforu ısırıp kopararak parça parça kovandan dışarı atıyor.

Sonbahar bakımında ve aslında her zaman,en önemli mesele ise arıları sıkıştırmak, maalesef sıkıştırmanın önemini çok geç anladık.Bir çerçevede arı çok yoğun olarak bulunmalı, boş çerçeveler ve az ballı olanlar alınıp arıların sıkışık,boşluksuz,az sayıda çerçevede çalışmaları ve böylece ısıyı muhafaza edip daha az enerji harcamaları sağlanmalı.Çerçevelerin bittiği yerler de bölme tahtası veya strafor ile boşluk kalmayacak şekilde iyice kapatılmalı.

Bir örnek olması açısından yukarıdaki resimde,çerçevedeki arı sayısının iki katından fazla olmalı,yani neredeyse çerçeve arıdan hiç görünmemeli. Tabi bunu başarabilmek kolay değil. Bal,polen ve yavru-yumurta dolu çıtaları alamayabiliyorsunuz,ne kadar çerçeve bıraktığınızda ne kadar sıkışacağını tahmin edebilmek acemi bir arıcı için kolay değil.

Sıkıştırdıktan sonra aldığınız çerçevelerdeki balı alıp süzerek şeker pancarından öğütüp elde ettiğiniz pudra şekerini bal ile karıştırıp yoğun bir kıvama getirip poşetleyerek çerçevelerin üzerine koyuyorsunuz.Buna arıcılar "kek" adını vermiş.Havalar soğuduğunda sıvı şeker-su karışımı ile arılara besleme yapamıyorsunuz çünkü arılar soğukta sıvı karışımı çekemiyor.

Kısacası sonbahar bakımı arıları uygun sayıda çerçevelerde sıkışık tutup kışı üşümeden geçirebilmelerini sağlamak,aldığınız fazla çerçevelerdeki kek haline getirip arıya geri vermek, varroa mücadelesini yapmak ve hava müsait olduğunda yavru,yumurta ve ana kontrolü yapmak olarak özetlenebilir.

Tahtacıörencik köylüleri,HES (Hidroelektrik santral) projesi istemiyor!

 Süveri (Süvarı) Çayı'nın önemi:


Süveri (Süvari) Çayı, Ankara'nın kuzeybatısında,Güdül-Beypazarı ilçeleri sınırında kalan Tahtacıörencik Köyü,Uruş Beldesi,Dereli ve Doğançalı Köyü arazilerinden geçen Ankara'nın en temiz derelerinden biridir. Köylüler uzun yıllardır dere kenarındaki tarlalarda çeltik (pirinç), fasülye,domates gibi ürünler yetiştirmiş,büyük ve küçükbaş hayvanlarını otlatmıştır. 80'li yıllardan sonra köylerden kentlere yaşanan büyük göçler sonrasında köy nüfusunun azalması sonucu  tarım ve hayvancılık faaliyetleri azalmış ancak son birkaç yılda, emekli olan veya kentlerde aradığını bulamayan insanların geri dönüşü ile eskisi kadar olmasa bile tekrar tarımsal faaliyetler hız kazanmıştır.Bir anlamda kentlerde başlayan ekoloji-çevre hareketi bu bölgeyi de etkilemiştir. Tarım ve hayvancılık faaliyetleri, doğal yapıyı bozmadan,kirletmeden,dışsal kaynaklara gereksinim duymadan yapılabilmektedir.Civar köylerde arıcılık faaliyetleri de yapılmakta,Ankara'da yazların kurak geçmesi sebebiyle çay, yaz mevsiminde de bitki çeşitliliği barındırması açısından arılar için çok önemli bir besin kaynağı görevi görmektedir.

Süveri çayı çevresi tarımsal üretimin yanısıra biyolojik çeşitlilik açısından da çok önemli bir yere sahiptir. Çok çeşitli bitki ve hayvan çeşitlerine ev sahipliği yapan alanda son yıllarda Ankaralıların ziyaretlerinde doğa yürüyüşleri,piknikler,doğal tarım etkinlikleri,kuş gözlemleri,kamping gibi faaliyetler de  yapılmaktadır.
 
Tahtacıörencik köylülerinin dayanışmak içinde kurmuş olduğu Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kolektifi (TADYA) http://tahtaciorencik.wordpress.com/ ilk kez bu yıl kaymakamlığın desteği ile organik tarıma geçmiş,10 dönümden daha büyük bir alanda domates, biber, patlıcan gibi mevsimlik sebzeler üretmiş ve bu ürünleri Ayrancı organik pazarında Ankaralılara ulaştırmıştır. Bunun yanında Ankaralıların doğal ürünlere aracısız bir şekilde ulaşabilmek için kurmuş olduğu DBB grubu sayesinde küçük üreticilerin doğrudan tüketicilere ulaşması sağlanmış,doğrudan iletişim kurulabilmesi sağlanmış,dayanışmda da artmıştır.Bu bağlamda özellikle bahar ve yaz aylarında birçok Ankaralı bu güzel doğal alanları,köyleri ziyaret etmiştir.

Hes projesi ile bölgenin doğal ve kültürel yapısı yok edilmek isteniyor...
Süveri çayı,yapılmak istenen Hidroelektrik projesi ile kirletilip,borulara hapsedilerek çevresindeki doğal yapının tahrip edilmesi, yukarıda anlatılan tüm bu güzel gelişmelerin önünü tıkar nitelikte.



Yaklaşık iki sene önce bölge halkına danışılmadan alınan bir karar ile Süveri Çayı üzerine 2.4 megavatlık bir Hidroelektrik santral kurulması planlanmıştı. Olayın köylüler tarafından duyulması ardından köylüler büyük bir tepki göstermiş ve  yürütmenin durdurulması için dava açılmış ve köylüler davayı kazanmış ve mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Kararın sebebi santral projesinin ÇED'den (çevre etki değerlendirme) muaf tutulmasıdır. Bu karara rağmen Hes inşaatı ve işletmesi ihalesini alan şirket vazgeçmiyor ve çeşitli yollara başvurarak sırf kendi maddi çıkarları için doğal yapıyı ve yaşamsal kaynakları talan edecek bu projeyi hayata geçirmekte israr ediyor. Köylülerin büyük çabası ve direnişi sonucu Hes yapımını üstlenen şirkete geçit verilmemiş, hukuksuz inşaata başlaması engellenmiştir.

Yapılmak istenen HES projesi neden istenmiyor?
* Devlet ile özel şirket arasından imzalanan anlaşmaya göre: Suyun kullanım hakkı 45 yıllığına özel bir şirkete verilmiş olacak,yöre halkının çayın suyundan faydalanması şirketin insiyatifine bırakılacaktır.
* Geçimini tarım ve hayvancılıktan kazanan bölge insanı için çay, büyük önem taşıyor. Eğer proje gerçekleşirse çayın suyu borulara hapsedilecek, çevresi çit ile kapanacak ve halkın dereye erişimi engellenecektir.
* İnşaat sebebiyle dere kenarındaki tarlalar tamamen yok olacak, birkaç senedir artan tarımsal faaliyetlerle geçimini sağlayan aileler büyük zarar görecektir. Suyun kullanım hakkının şirkete geçmesi dolayısıyla artık tarlaları çayın suyu ile sulamak mümkün olmayacaktır.
* Bölgede yaşayan bitki ve hayvan türleri çok büyük zarar görecektir.Çayda yaşayan balıklar,nesli tehlike altındaki tatlısu kaplumbağaları,yengeçleri yok olacaktır. Yaban hayatı, projenin yarattığı kirlilik ve yıkımdan nasibini alacaktır.

Süveri Çayı sadece yöre insan değil tüm Ankaralılar için önemlidir.
Tarımsal ürünlerin kalitesi ve doğallığının yanı sıra, Ankara gibi büyük bir şehirin gıda ihtiyacının daha yakın mesafelerden karşılanması uzun vadede Türkiye'nin petrolde dışa bağımlılığı göz önüne alındığında oldukça önemlidir.Ülkemizde tarımsal üretim gitgide doğallıktan uzak,dışsal kaynaklara bağımlı ve sürdürülebilir olmayan yöntemlerle yapılırken Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kolektifinin sürdürmekte olduğu faaliyet oldukça önemlidir. İleride raylı sistemin, güneş ve rüzgar enerjisinin de daha etkin kullanımı ile büyük şehirlerin gıda ihtiyacı hem de daha ucuz hem de daha kaliteli ürünler ile karşılanabilir.

Su kaynaklarının bu kadar önemli olduğu bir çağda, kuraklıkların yaşandığı dönemlerde temiz bir çayın kenarında yapılan tarım alanı yok edilmemeli aksine korunmalıdır.



22 Ağustos 2013 Perşembe

Bal Hasadı sonrası, sonbahara hazırlık...


Bal hasadı sonrası arılara daha iyi bakabilme ve mevcut sorunları tespit etme şansımız oldu. Bir kovanımız da yağmalandı ve ilk kolonimizi kaybetmiş olduk. Muhtemelen anası ölmüştü, ana ölünce artık koloniyi bir arada tutan feromon kokusu salgılanmadığı için diğer arıların yağmalaması da kolaylaşıyor.

Kovanların yarısına yakını diğerlerine göre yarı yarıya az nüfusa sahipti, bu kolonilere güçlü kovanlardan destek için arısı ile birlikte çerçeve tranfer ettik, anası ölmüş bir kaç koloniyi de anası olan diğer koloniler ile yavaş yavaş birleştiriyoruz ki kışa güçlü girsinler.

Bal hasadı yaptıktan sonra bal stoğu az olan kolonilere şeker ve su karışımı şerbet ile destek yaptık, şeker tek başına arılar için iyi bir besin kaynağı değildir ve kışı geçirmelerine yetmez bu yüzden mümkün olduğunca hasat zamanı kovanlarda yeterli bal bırakmaya dikkat etmek gerekir. Şeker anaarıyı yumurtlamaya teşvik eder, uzaklara gidecek tarlacı arılara bir nevi yolluk olur ve kışa girerken nüfuslarını korumalarını sağlar. Az da olsa arılar hala kovanlara nektar taşıyor.

Bazı arıcılar, arıların bağışıklık sistemini güçlendirmek için vitamin ve teramycin gibi destek maddeleri kullanıyorlar fakat biz böyle bir uygulama yapmıyoruz. Şeker desteğini ise ancak koloni çok güçsüz ise, ana arı az yumurtluyor ve bal stokları az ise veriyoruz. Zaten güçlü koloniler fazla müdahaleye ihtiyaç duymuyorlar. Amaç kışı geçirdikten sonra en güçlü kolonileri bölmek ve bu şekilde arıları çoğaltmak. Eğer başarabilirsek uzun vadede yörenin koşullarına en iyi uyum sağlamış arılara sahip olabiliriz.

Sonbahar yaklaşırken en önemli sorulardan biri de varroa mücadelesi yapılıp yapılmayacağı, eğer yapılacak ise hangi mücadele yönteminin kullanılacağıdır.

Daha önce portakal kabuğunu kurutup körükte yakarak, dumanı kovanların içine vermek suretiyle varroa mücadelesi yaptığımızdan bahsetmiştik ancak araziyi seyrek ziyaret ettiğimizden dolayı pek etkili olduğunu zannetmiyorum.

Sonbaharda, deneme amaçlı olarak 3-5 kovanda hiç varroa mücadelesi yapmayıp kalan tüm kovanlarda ise formik asit veya timol gibi etken maddeler içeren organik asitler kullanmayı düşünüyoruz. Kış bitiminde, erken ilkbaharda mücadele yapılan ve yapılmayan kovanlar arasındaki farkı görme şansımız olacak. Her ne kadar piyasada satılan organik asitlerin balda kalıntı bırakmadığı ve insan sağlığına zararı olmadığı belgelenmiş olsa da, bir şekilde varroa ile kendi yöntemleri ile başa çıkabilen arı kolonileri yaratmak daha sürdürülebilir bir yöntem olabilir. Bununla ilgili gerek yurtdışında gerekse Türkiye'de yapılan çalışmalar var. Bu çalışmaları da dikkatle takip etmek gerekir.

Varroaya dirençli hatlar oluşturmak kolay bir iş değil, maalesef varroa mücadelesi yapılmayan bir koloninin 1-2 sene sonra çökmesi çok büyük ihtimal. Eğer varroaya dirençli hatlar geliştirilebilirse bu arıcılık için büyük bir gelişme olur.

Mayıs ayından şimdiye kadar, bal hasadı sonrası az miktarda şeker-su karışımı vermek dışında hiçbir yapay müdahalede bulunmadık. Arıların kontrol edilmesi, nüfuslarına ve ihtiyaçlarına göre çerçevelerin düzenlenmesi, eklenip çıkarılması, havaların durumuna göre kovanların ısı izolasyonunun değiştirilmesi, kovan uçuş deliklerinin yağmaya karşı daraltılması gibi günlük işler dışında herşeyi koloni kendisi hallediyor zaten. İleride varroaya dirençli kolonilerin elde edilmesi ile müdahelesiz arıcılık mümkün hale gelecektir.









  

6 Ağustos 2013 Salı

yaz sonuna doğru göletin durumu

Sonbaharda yaptığımız yağmur suyu toplama göleti 5 temmuza kadar su tutabildi, daha iyi bir planlama ve daha derin bir gölet ile tüm yaz yüzeyde su tutmanın mümkün olduğunu görmüş olduk. Göletin kazımı sırasında çıkan ve göletin hemen alt kısmına yığılan toprağa dikilen üzümlerin durumları oldukça iyi. Ayrıca cevizler de sağlıklı demekki bizimki gibi çok sert killi topraklara ekim-dikim yapmadan önce en azından bir kere derince kazıp toprağın havalandırılmasının sağlanması gerekiyormuş.







Bundan sonrasında ya küçük göletler ya da yağmur hendeklerini eşyükseltiye uygun şekilde kazdırıp permakültürde açıklandığı şekilde ekim-dikim yapmaya çalışmamız gerekir.
Arazinin çeşitli yerlerine dikilen ağaçların durumu buradakiler kadar iyi değil.  Diktiğimiz ağaçların hiçbirini yeterince sulayamadığımızı da tekrar hatırlatmakta fayda var. Bizimki gibi sert killi toprağa sahip, yazın çok kurak geçen yerlerde su hasadı tekniklerinin doğru kullanılmasının ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Geriye kalan çok iyi bir planlama ile yeni gölet veya yağmur hendeği projelerinin gerçekleştirilmesi kalıyor. 

2 Ağustos 2013 Cuma

sürdürülebilir arıcılık denememiz: bölüm 3 Hasat Zamanı


(Resim 2 Haziran 2013'te çekilmiştir.)


Epey uzun zamandır arıcılık faaliyetleri ile ilgili bir bilgilendirme yazısı yazamadık. Aslına bakılırsa Gezi direnişi başladı başlayalı arılarla doğru düzgün ilgilenemedik. Yaşanabilir bir dünya için, emek ve doğanın sömürülmesine karşı toplumsal dayanışmayı güçlendirmek ve insiyatif almak için sokaklarda, meydanlarda,forumlarda ve etkinliklerde yer aldık. Şimdi biraz soluklanıp daha somut şeyler yapmak , sürdürülebilir bir yaşam için yeni projeler üretmek ,tartışmak ve hayata geçirmenin tam zamanı olabilir.

İlkbahar başlarında bu yazın çok sıcak ve kurak geçeceğini düşünüyorduk ancak yanıldık. Çok serin ve yağışlı bir yaz oldu. Özellikle Tahtacıörencik civarı epey yağmur aldı, sık sık sert rüzgarlar esti, hatta öyle ki bal hasadı sırasında bile yağmur yağdı.

Erken bahar aylarında arıları şerbet ( şeker+su) ile beslemediğimiz  için bazı kovanlar olumsuz hava şartları karşısında nüfuslarının önemli bir kısmını yitirdi. Çıkan oğulların büyük bir kısmını da kaçırmamız epey kötü oldu. Bir tanesini yakalamıştık ancak belli ki kovanını beğenmedi, ya da biz acemiliğimizden yanlış bir uygulama ile kovanı terketmelerine sebep olduk.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi çerçeve içine yerleştirilen yuvarlak kasnaklarla karakovan elde etmeyi düşünüyorduk, verim düşük olsa da istediğimize ulaştık.Yaklaşık 7-8 kg karakovan balı elde ettik. Eğer zamanında daha iyi bakım yapıp arı nüfusunu arttırmayı başarabilseydik,soğuğa karşı arıları iyi sıkıştırıp erken çerçeve eklemeseydik bu rakam 50kg a kadar çıkabilirdi.


Hasat sırasında resim çekemedim çünkü tek başıma idim ve panik halindeydim. Sabah erkenden maskenin içine giren bir arı tarafından gözümden yediğim darbe günün nasıl geçeceğini müjdeler gibiydi.
Çıkarılacak dersler:
1. Arıcılık kolay iş değil, arıların affı yok :)
2. İnsan gözünün kıymetini bilmeli...

Fenni kovanlarda kullandığımız temel peteklerden ise 20-30kg bal elde ettik.  Bal sağma makinesinde süzüldü ve şu anda dinlendiriliyor.

Baharda hedeflediğimiz 17 kovan için yaklaşık 200kg bal elde etmekti ve görüldüğü gibi hedefin çok altında kaldık ancak ilk sene için kabul edilebilir. Yaptığımız hataları gördük, seneye daha iyi olacağına umalım.

Sene başında yaptığımız warre kovana oğul koyma şansımız olmadı, ilk oğulu yakalamış olsaydık iyi olurdu. Başka bir proje de "Perone" kovan, bu tip kovanlarda besleme ve müdahale yok, ilgilenenler Gürkan Yeniçeri'nin blogun ziyaret edebilir http://artizanpeynirci.blogspot.com/2013/04/perone-kovan-ve-permapikultur.html 

Aldığımız balın lezzet ve kalitesine gelince, hiç şeker ve kimyasal ilaç kullanmadığımızıdanmıdır yoksa floranın güzelliğimidir bilinmez ama çok bize çok lezzetli geldi. 

Bal alamadığımız ve nedenini tam olarak anlayamadığımız bir sebepten dolayı zayıf kalan yaklaşık 8-9 kovanda şekerle besleme yaptık ancak hayatta kalabildiler.  Tabi hasattan hemen sonra bal aldığımız kovanlara da bir miktar şeker+su karışımı ile besleme yaptık, amacımız arılardan aldığımız balı tekrar telafi edip kış aylarına iyi bal stoğu ile girebilmeleri.

Körükte portakal kabuğu yakarak doğal varroa mücadelesi dışında başka bir varroa mücadele yöntemi uygulamadık , bunun sonuçlarını önüzümüzdeki bahar göreceğiz , eğer arı kolonilerimiz yok olmaz ise zararlılarla mücadele etmeden bu işin olacağına dair bir umut belirecektir.

Şimdiye kadar gördüğümüz kadarıyla iyi bir bakımla ( ve tabi iklim ve flora çok önemli) kaliteli doğal bal elde etmek mümkün tabi verimde bir hayli düşüş oluyor. Ancak bu düşüş maliyeti düşük modern karakovanlar ve ustaca yönetilen fenni kovanlar ile bu düşüş bir miktar kapanabilir.

Hasat bitti, büyük bir aşamayı geçtik bundan sonraki en kritik aşama arıların sağlıklı şekilde kışlatılması ve önümüzdeki bahara kayıpsız (ya da asgari kayıpla) girebilmek.  Anladığım kadarıyla arıcılığın en zor aşamalarından biri de bu.

Sonbaharda arıların durumu ile ilgili tekrar bilgilendirme yapmaya çalışacağız.



14 Mayıs 2013 Salı

sürdürülebilir arıcılık denememiz: bölüm 2

Yazımızın ilk bölümünde ekolojik bal üretimi konusunda en büyük engellerden birinin kullanılan temel petekler olduğundan bahsetmiştik. Temel petek kullanmamak için sırası gelen yerlere boş çerçeve vermiştik, bu yöntemden pek verim alamadık (ustalar haklı çıktı), yok denecek kadar az mum ördü, bu aslında beklediğimiz birşeydi. Arılara tekrar temel petek verdik ve gördük ki temel peteği kabartmaları şu aşamada boş çerçeveye boylu boyunca kendi peteklerini örmelerinden daha kısa sürüyor. Tabi ki bu ticari arıcılık yapanların daha çok tercih edebilecekleri bir yöntem. Peki, temel peteğe karıştırılan parafinden kurtulmak ve arının doğal balmumu ile yapılan temel petekler kullanmak mümkün değil mi? Mümkün! Eğer kendi temel petek yapma makinenizi edinirseniz ve sadece arının doğal balmumundan temel petek yaparsanız, ya da sadece sizin verdiğiniz balmumu ile size temel petek yapan güvenilir bir yer ile anlaşırsanız tüm parafinli temel peteklerinizi imha ederek, sadece arının doğal balmumunu toplayarak bundan yaptığınız temel petekler ile fenni kovanda arıcılık yaparsanız karakovana eşdeğer petekli bal elde etme şansına sahip olabiliyorsunuz.

Başka bir yöntem ise kuluçkalıkta temel petek kullanarak ballıkta içinde yuvarlak tahta olan çerçevelerle karakovan balı elde etmek.


Resimde görülen örnekte ballık katına koyacağımız içinde yuvarlaklar olan bir çerçeve ile fenni kovanda karakovan balı elde edilebilir.
Eğer ballıkta temel petek kullanacaksak mutlaka bunu sağım makinesinde süzmek ve süzme bal olarak tüktemek gerekir, bunu tekrar hatırlatmakta fayda var.

Bizim arıların durumuna gelirsek, geldikleri günden itibaren sakin ve çalışkan olduklarını söylemek gerekir. Bir aksilik olmazsa önümüzdeki günlerde bir kısmına kat ekleyeceğiz. Sayıları çoğalıyor, bol bol polen ve nektar taşıyorlar. Yağmur suyu göletimizden su içiyorlar. Güçlü tarlacılar meralara dağılıyor, epey uğraşınca nereye gittiklerini keşfettik. İşlenmeyen tarlalara belimize kadar gelen çiçekli alanlara doğru akıyorlar.


Yaptığımı kontrollerde bal stokları ve yavru durumlarının iyi olduğunu tespit ettik.

2 ay bile geçmemiş arıcılık maceramızda dikkatimi çeken en önemli şeylerden biri ise arılar rahatsız edilmeyi hiç sevmiyor olması. Şimdilik öğrenme aşamasında olduğumuzdan 3-4 günde bir kovanları açıp kontrol ediyoruz ve bundan hiç hoşlanmıyorlar. Bu da bizi doğru arıcılığın, hem bizim hem de onların sağlığı için karakovan olduğuna işaret ediyor. Tabiki fenni kovanların arıcılığı öğrenmek, sorunları tespit etmek ve sorunları akılcı yollarla çözmek için çok ideal olması ayrı bir konu.
Bir arıcının hem fenni kovanları hem de karakovanları olmalı. Gerektiğinde kolonileri bölme, anaarısı ölmüş kolonilere anaarı ekleme, kovanlar arası yavru transferi yapmak belki yanlış belki doğru uygulamalar ancak çok işlevsel olduğu bir gerçek. Ayrıca sadece karakovan demek doğal-ekolojik bal elde etmek değil. Önemli olan arıcının niyetidir, kaldıki tüm zararlı kimyasallar ve yanlış besleme yöntemleri karakovanlarda da yapılabiliyor. Arıcı kimyasal ilaçları kullanmayı kafasına koydu ise bunu karakovanda da yapıyor, değişen birşey yok.

Arılar geldiğinden beri flora takibi yapmaya çalışıyoruz. Önce alıçlar, üçgüller çiçek açtı, arılar daha çok bu bitkilerde yoğunlaştı. Şimdilerde ise patlangaçlar, yalancı akasyalar, ballıbabalar. Flora ne kadar zengin ise o kadar iyi, farklı zamanlarda çiçeklenen bitkiler arılara sürekli besin kaynağı sağlıyor. Bir bitki çiçeklenme dönemini bitirdiğinde bir diğer başlıyor böylece elde edilen ballar çok farklı bitkilerin özleri ile zenginleşiyor benzersiz bir tada ve besin değerine sahip oluyor.


Tahtacıörencik civarı sanayileşmenin olmadığı yerleşim alanlarının çok seyrek olduğu, kirliliğin yok denecek kadar az olduğu bir bölgede olduğundan şanslı sayılırız, burada arılar için şehire yakın yerlerdeki olumsuz koşullar yok, tek problem küresel iklim değişikliğinden kaynakları mevsim anormallikleri. Tüm canlıları olduğu gibi arıları da etkiliyor, eğer aşırı sıcaklar zamansız gelir ise, bitkiler kuruyor ve arılar da besinsiz kalıyor.

Dikkat çekici başka bir konu ise arıların belirli uçuş yollarının olması ve bu yolların, duvar, bina gibi unsurlarla kesilmemesi, önü açık olmalı, karayollarındaki şeritler gibi arıların da bir yolu var. Bu şekilde daha huzurlu olduklarını gözlemledik. Çoğunlukla aynı yolları kullandıklarını görüyoruz, belki bu onlara kolaylık sağlıyor.

Kovanların altıklarını taş, atık tahta ve demirlerden yaptığımız için biraz eğri duruyorlar ancak uçuş yolları , önleri açık, arkaları ise kuzey rüzgarından korunmaları için taş duvar ile kapatıldı.


Arılığın üst kısmında ise daha önceden yapmış olduğumuz warre kovan da tek başına, boynu bükük çıkacak ilk oğulu bekliyor.



Warre ve diğer sürdülebilir kovanlar (modern karakovanlar:perone,kenya tipi vs.) için tavsiye edilen ilk yani birinci oğulun konulması bunun sebebi ilk oğulun güçlü ve hırslı olması. Tüm yuvasını baştan sona kendi öreceği için güç ve hırsa gerçekten ihtiyaçları var. Kısa sürede yavru koyacak , bal ve polen depolayacak büyük peteklere ihtiyaçları olacak. Henüz bir oğul alamadık, acemi olduğumuzdan kaçırmak da istemiyoruz ancak arazi büyük ve oğulun nereye çıkacağını hiç kestiremiyoruz. Çıkan oğulun warre kovanda yaşamak isteyip istemeyeceği ise ayrı bir merak konusu. Tabi warre ve diğer karakovanlara konacak ilk oğuldan bal hasat etmemek lazım, ilk sene güçlenip kendilerini toparlayacaklar. Bu da karakovan kullanmanın güçlüklerinden biri ilk sene bal almamak gerekiyor.

Bir sonraki yazımızda mayıs ortası yağmurlarından sonraki gelişmeleri paylaşacağız. Görüşmek üzere.



11 Mayıs 2013 Cumartesi

mayıs 2013 arazinin durumu, ekim-dikim işleri ve su hasadı...

Sonbaharda yaptırmış olduğumuz yağmur suyu toplama havuzu ( mini-gölet) resimde de görülebildiği gibi 11 mayıs itibariyle hala dolu, tabi suyun neredeyse yarısı çekildi. Bu bizim için beklenilen birşeydi.
Bu çalışmayı yapmadan önce tabanın çok sert kil tabakası ile kaplı olmasına güvenmiştik ve tabandan su sızmayacağını varsaymıştık. Gözleme dayalı olarak, gölet tabanının su sızdırmadığını ,özellikle son birkaç haftadır devam eden aşırı sıcak havanın ve kısmen de rüzgarın etkisiyle buharlaşma yaşandığını söyleyebiliriz. Buradan bir çıkarımda bulunacak olursak, killi toprağın yağmur suyu toplamak için elverişli olduğunu deneyimledik diyebiliriz. Eğer kepçe çok zorlanmasaydı ve biraz daha kepçe çalıştırmak için imkanımız olsaydı derinliği 1.5metreden 2-3 metreye çıkarabilirdik, bu da bize daha uzun süre ve daha fazla su tutma imkanı sağlayabilirdi. Gölette suyun daha ne kadar süre kalabileceğini kestirmek güç ancak güçlü bir yağmur gelmez ise haziranda kurumuş olması muhtemel, yine de bu kadar süre bile su tutabilmiş olmak bize epey yardımcı oldu. Arılar su ihtiyaçlarının neredeyse tamamını şimdilik bu göletten sağlıyorlar, bu da onları yaklaşık 500 metre aşağıdaki dereye inme zahmetinden kurtarıyor. Suyun içinde kurbağalar türedi, çevresindeki kuş nüfusu arttı, su ile birlikte kurak arazi de canlanmaya başladı. Çevresine diktiğimiz cevizleri ve üzümleri sulama şansımız oldu. 


Göletin alt kısmında kazıdan çıkan toprak yığılı, bu toprak tarım için elverişli değil, burçak ve fiğ ekerek toprağı biraz iyileştirmeye çalıştık ancak kil oranı çok yüksek olduğundan kısa vadede bir sonuç alabilirmiyiz kestiremiyoruz. Ektiklerimiz gölete yakın yerlerde iyi gelişirken, daha uzak yerlerde çık cılız kaldı. Bu aşırı killi toprağı tarıma nasıl elverişli hale getirebiliriz daha detaylı düşünmek lazım.

Yükseltilmiş yataklarda yetiştirmeyi denediğimiz bitkilerin durumu oldukça iyi, toprak derinliğini arttırmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Ancak yükseltilmiş yatakları taşlarla yapmak epey ağır ve yorucu bir iş, özellikle toprak derinliğini arttırmak için yüksek, büyük taşlardan yapmak gerekiyor. Bu da zorluk derecesini arttırıyor. Bizim arazi çok fazla taşla dolu olduğu için biz yükseltilmiş yatakların yapımında taş kullanıyoruz ancak genelde kamış veya tahta kullanılıyor.


Yine gözlemlere dayanarak Tahtacıörencik civarında özellikle dere ve su yataklarından uzak bölgelerde yabani çiçeklerin zayıf kaldığı söylenebilir. 2-3 sene öncekine kıyasla çeşitlilik de az, ancak işlenmeyen tarlalar ve suya yakın bölgelerde yine oldukça fazla çiçekli bitki mevcut, arıların yolunu izlediğimizde hep bu bölgelerde yoğunlaştıklarını görebiliyoruz. 10-11 mayıs biraz yağış oldu , birkaç haftadır sıcaktan kavrulan toprağa adeta can verdi, üzerinde yaşayan tüm canlılar için umut oldu. 

1 Mayıs 2013 Çarşamba

sürdürülebilir arıcılık denememiz...




Geçtiğimiz sonbahardan itibaren arılık hazırlamak, arıcılık kursunu tamamlamak ve bir takım altyapı sorunlarını halletmek gibi işlerimizin çoğunu tamamladık. Alacağımız 20 adet kovanın 5'ini 28 Nisan'da Tahtacıörencik'teki arazimize getirdik. Böylece sürdürülebilir ekolojik arıcılık denememize başlamış olduk. Amacımız kimyasallar kullanmaksızın tamamen doğal yoldan bal elde etmek. Bu yüzden fenni kovan, karakovan ve modern çıtalı karakovanlarla çalışıp hangisinin bize en uygun kovan olduğunu tespit etmeliyiz.

Acemiliğimizin de gerektirdiği gibi minimum müdahale ile aşırı verime odaklanmadan, kimyasallar kullanmadan, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek uygulamalardan kaçınarak, biraz amatörce biraz deneysel,  ama sağlıklı sürdürülebilir arıcılık yapmak istiyoruz. Eğer başarılı olursak hem temiz, doğal bal yiyebileceğiz hem de ufak da olsa bir gelir elde etme şansımız olacak.

Burada deneyimlerimizi aktaracağız, neyi, nasıl ve niçin yaptığımızı açıklamaya çalışacağız. Sürdürülebilir arıcılık yapmaya çalışan insanlarla iletişim kurup, bilgi paylaşacağız.

Fenni kovanlarla başlamamızın bir nedeni de hem arıcılığı öğrenmek ve her ne kadar çok fazla müdahale etmek istemesek de bazı durumlarda müdahalenin ve kontrolün gerekliliği.

Fenni kovanı, karakovanlardan ayıran özellik, fenni kovanlarda kullanılan temel petekler ( suni petek )


Resimde de görüldüğü gibi hem arının düzgün örmesi hem de bal veriminde artış için fenni kovan kullanan arıcıların hemen hemen hepsi bunu kullanır. Buraya kadar herşey normal görünüyor ama  değil! Çünkü bu temel peteklerin üretildiği fabrikalarda balmumuna parafin adı verilen petrol türevi olan son derece zararlı bir madde katılıyor. Balmumu da arıcılar yoluyla geri dönüşüme tabi olduğu için bu  maddeyi ayrıştırmak mümkün değil. Bu yüzden karakovan olmayan balın peteği ile tüketilmesi sağlık açısından çok sakıncalı. Süzme bal alındığında, petekler merkez kaç kuvvetiyle sağım makinesinde döndürülerek süzüldüğünden balmumu bala karışmıyor, hatta peteğin formu bile bozulmuyor. Karakovan olduğuna emin olmadığınız balları peteği ile yememek lazım.

Açıkçası her ne kadar usta arıcılar temel peteği kullanmanın zorunluluğundan bahsediyorlarsa da bizim içimize hiç sinmiyor. Bu yüzden tahta çerçeveyi boş olarak verip fenni kovanda karakovan elde etmeyi deneyeceğiz. Az da olsa bu şekilde arıcılık yapanların varlığından haberdar olmak bizi umutlandırıyor.

Temel petek dışında doğal bal elde etmenin önündeki bir diğer engel ise "varroa" zararlısı. Varroa, arının kenesine deniyor. Dünyada, Avusturalya dışında her yerde arıcılara bela olan varroa, eğer mücadele edilmez ise arı kolonilerini birkaç sene içinde yok ediyor. Varroa mücadelesinde kullanılan ilaçların bir kısmı balda kalıntı bırakıyor ve sağlığa zararlı, organik arıcılıkta kabul edilen ilaçlar da var. Bunların balda kalıntı bırakmadığı söyleniyor ancak yine de daha doğal yöntemler varken neden kullanalım. Doğal yöntemlerden birisi arıcı körüğünde kurumuş portakal kabuğu yakmak, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesinde yapılan bir yüksek lisans tezi araştırmasında portakal kabuğu ile yapılan mücadelenin diğer kimyasallarla aynı oranda başarılı olduğu sonucuna ulaşılmış, link burada ilgilenenler okuyabilir. http://library.cu.edu.tr/tezler/7682.pdf Bir diğer doğal mücadele yöntemi ise arıya boş çerçeve vererek erkek arı gözü yaptırılması, varroa erkek arı gözlerini tercih ettiğinden buralara doluyor ve bu gözler pupa dönemine geçiş ile kapandığı zaman kesilip imha ediliyor.

Diğer zararlı uygulamalar ise arıyemi, hazır kekler,vitamin, terramycin gibi kimyasallarla desteklenmesi.
Çok kötü iklim koşullarında arılar beslenemez ise, şeker pancarından üretilen şeker beslenme desteği amacıyla verilebilir ancak nektar akımı ( bal hasadına kadar ) bu uygulama yapılmamalı. Kışın ise arıların bal stoğunun bitmesi halinde arının kendi balları pudra şekeri (yine şeker pancarından) ile karıştırılarak kek yapılıp verilebilir. Ancak yine de mecbur kalmadıkça hiç besleme de yapılmaması daha doğru.

Bu saydıklarım dışında önemli bir engelimiz bulunmuyor. Yani fenni kovanlarla da doğal-ekolojik bal elde etmek mümkün.

Alternatif kovan tiplerini de imkan olursa mutlaka denemek istiyoruz. Kendimiz 2-3 günlük bir çalışma ile bir adet warre kovan yapmıştık http://kardesbitkiler.blogspot.com/2013/01/warre-kovan-yapm.html Sırada Perone , kenya tipi karakovan, sepet kovan ve kütük kovan var. Çıkan oğulları bu kovanlara aktarmak gerekir. Devam edecek...





12 Mart 2013 Salı

bahar hazırlıkları başladı

Sonbaharda açmış olduğumuz hendeklerin alt kısmında yükselttiğimiz alana üzüm dikimi yaptık.



Göletin alt kısmındaki düzlük alana ise yine muhtar Necati Bey'den aldığımız 5 adet yerel ceviz fidanı diktik.




Arılık neredeyse tamamlandı. Duvar tam istediğimiz gibi olmadı, Necati Bey'in de önerisi ile zamanımız olur ise kalınlaştırma çalışması yapacağız. 3 tarafı kapalı önü ise açık oldu, amaç arıların kuzeyden rüzgar almaması, önünü kapatmamamızın nedeni ise arıların uçuş yolunu kapamamak.



Eğer imkan ve zaman olursa bostanımızı da hazırlayıp kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar domates, biber, patlıcan, soğan, sarımsak ekmeyi planlıyoruz. Bizim yörede yetiştiriciliği yapılan enginar yetiştirmeyi de denemek istiyorduk ancak başka bahara kaldı. Şu anki durum itibariyle mevcut sorumluluklarımız, ekonomik zorluklar, zaman ve işgücü eksikliğimizden dolayı çok fazla işin altından kalkabilecek durumda değiliz. Ancak iyi bir planlama ve küçük alanlarda yoğunlaşan doğru bir sistemle kendi ihtiyaçlarımızın bir kısmını karşılama ihtimali var.
Bahar gelince faaliyetlerimizi yerinde görmek, piknik yapmak, bilgi paylaşmak, birlikte üretmek üzere hepinizi Kardeş Bitkiler'in Tahtacıörencik'teki mekanına bekliyoruz.

15 Ocak 2013 Salı

Warre kovan yapımı

Internette arıcılık hakkında araştırma yaparken teknik arıcılıkta kullanılan fenni kovanlara alternatif olarak warre adı verilen bir çeşit kovanın ( bizdeki karakovana benzeyen ancak daha yönetilebilir) varolduğunu ve sürdürülebilir arıcılık yapmak için uygun olduğunu öğrendik. Warre tipi kovanda temel petek yani yapay petek konmuyor, arı kendi ürettiği balmumu ile petekleri kendisi örüyor yani bal karakovan balı oluyor.Bunun dışında fenni kovana göre bir çok avantajı var. Mesela arılar petek boyutlarını kendilerine uygun şekilde ayarladıklarından hastalık ve zararlılarla mücadele etmeleri daha kolay oluyor, zararlı kimyasal ilaçlar kullanmaya gerek kalmıyormuş.

Tıpkı bizim bildiğimiz geleneksel karakovanlar gibi pek fazla müdahale edilmiyor ama karakovana göre yönetilmesi daha kolay. İnternette arıcılığa gönül vermiş bilgili, deneyimli ve bu bilgi ve deneyimlerini paylaşan arkadaşlardan warre kovan planlarını ve tavsiyelerini aldıktan sonra direk kovan yapımına başladık.


Kısa zamanda ana parçaları bitirdik, ilk yaptığımız biraz hatalı oldu ancak diğerlerinin daha iyi olacağını düşünüyorum. Katlar arası ufak boşluklar oldu, deneyimli arıcılara sorduğumuzda bunun çok problem olmayacağını ama arı buraları propolis ile kapatmadan mum güvelerinin buraya yerleşmemesi gerektiğini söylediler.

Biz, bu bahar fenni kovan, geleneksel kovan, warre kovan ve perone kovan tiplerinin hepsini deneyeceğiz. Hangisinin daha verimli,ekolojik ve yönetilebilir olduğunu anlamanın tek yolu denemek.

14 Ocak 2013 Pazartesi

yağmur suyu göleti doldu

Son birkaç aydır hastalıklar ve olumsuz hava koşulları nedeniyle köye ve arazimize hiç uğrama şansımız olmadı. Duvar işimiz az kaldı. Bahara kovanları arılıklara yerleştireceğimiz için hazırlıkları mart sonuna kadar bitirmemiz gerekir.
Geçtiğimiz günlerde epey kar ve yağmur yağdı. En çok merak ettiğimiz şeylerden birisi de göletin suyla dolup dolmadığıydı son gidişlerimizde az yağış olmuş ve dibinde çok az su tutmuştu. Mehmet arkadaşımız yılbaşından önce bir vakit bulup araziye gitmiş ve çekip gönderdiği fotoğrafları görünce şaşırdık çünkü gölet tamamen suyla dolmuş. Bu kadar erken dolacağını hiç beklemiyorduk. Taban yoğun kil olduğu için tabandan sızdırma yapacağını düşünmüyoruz ( tabi yine de hiç belli olmaz :) ) ama yazın sıcaklarında buharlaşma yoluyla su kaybı olabilir. Sıcak havalarda suyun ne kadar dayanacağını göreceğiz.

15 Ocak'ta arazi ziyaretinde göletin hala dolu olduğunu, yüzeyinin buz tuttuğunu gördük.