29 Nisan 2009 Çarşamba

İlkbahar ekimleri (çoktan) başladı!

Nisan'ın sonundayız. Ekimlerin bir kısmını şimdiden yaptık. Mayıs'ta da boş durmazsak, dostlardan edindiğimiz paha biçilmez doğal tohumların hepsini kullanmış olacağız.

En son 5 Nisan Pazar gününü anlatmıştık. Ekleyelim: O gün kardeş bitkiler bahçemizin alttan birinci sırasına almaşık olarak şalgam ve tere tohumları ekmiş, ikinci sırasının yarısına Ali'nin Kalkan'dan getirdiği domates fidelerini dikip aralarına turp tohumları ekmiş, dördüncü sıraya da yine almaşık olarak bakla, biber ve pırasa tohumları ekmiştik. Bahçenin o bölgesinde toprak istediğimiz kadar iyi işlenmiş değildi, bu yüzden bu tohumların akibeti biraz belirsiz. Bakalım n'olcak.

Sonraki hafta, 11 Nisan Cumartesi günü sabah erkenden yola düşen ekip: Memet, Evren, Ceyhan, Ali, Ülkü. İşte vesikası (herkesin bir kısmı görünüyor):



Bahçeye vardığımızda Keleş Dayı ve Hatice Yenge oradaydı. Memet, Keleş dayı ve Ali çapa makinesini adam etmekle meşgulken bendeniz bahçe toprağıyla olan mücadelemi sürdürüyordum:





Sonra Keleş dayının tavsiyesine uyarak, kardeş bitkiler bahçemizi bahçenin alt kısmına yayılacak şekilde genişletmeye karar verdik. Önceden seçmiş olduğumuz alanın tersine buralarda toprak çok daha yumuşaktı ve çalışması daha kolaydı. O tarafta açtığımız arkın altına organik sarı kavun tohumları ektik, aralarına da kardeşleri olacak bamyaları. Önceki alanın ikinci sırasına, yani domates fidelerinin arasına da (önceden turp koyduğumuz yere) maydonoz ekledik. Bakalım n'olcak. Gün sonunda ekili alanlarımızı bir güzel suladık:





Akşam Ankara'ya döndük ve ertesi gün sabahtan yeni bir ekiple yola koyulduk. Bu kez: Ceyhan, Nihal, çocukları ve Ali. Daha sonra Tolga, Ece ve Ebru bahçede bize katıldılar. Daha sonra Taner bey de geldi.

O gün Tolga'yla kardeş birkiler bahçesi alanının üst kısmına yakın bir yerden bir ark açtık. Bu, bahçenin uzak yarısında kalan mahsülatın suyunu taşıyacak olan ana ark olacaktı. Bu arkın altına uzunca bir sıra acur ektik, aralarına da kişniş. Bunun üst sırasına Ece ve Ebru frenk kimyonu ektiler. Acur sırasının devamına da Tolga ile ben pembe domates ve yerli güdül domatesi tohumları ektik. Ekim yöntemlerini hep Hatice Yenge'ye sorup öğrendik. Domates için: Çukuru açarsın, dibini biraz bellersin, içine su doldurursun, toprak suyu emince 2-3 tohum koyar, üzerine bir santim toprak kaplayıp düzlersin. Sonra da gerçekten çıkacak mı diye merak edersin. Bakalım n'olcak. Domateslerin arasına ise kardeş bitki olarak havuç ektik. O günü de böylece kapatıp evlerimize döndük.

Bir sonraki hafta, 18 Nisan Cumartesi günü Ali, Ülkü, Ceyhan, Nihal ve çocuklarla yoldaydık. Ilgaz okuyordu:



Ve beklendiği üzere, Aral okumuyordu:



Vardığımızda Keleş dayı ve Taner bey oradaydı. Kiraz ağacı çiçekteydi, üzerinde vızır vızır arılar:




Bir süre sonra Ülkü doğayla bütünleşmiş, Keleş dayı da asmaları budamaktaydı:




Sarı kavunların sırasını alaca kavunla tamamladık. Taner beyle beraber domateslerin altına yeni bir ark açıp, Ali'yle birlikte bir sıra patlıcan tohumu ektik. Ben bir de acurlarla frenk kimyonları arasına bir sıra çörekotu ektim, bakalım n'olacak. O gün Ali ile Ülkü döndüler. Dört kişilik çekirdek bir aile olarak biz ise Keleş dayının evinde kaldık. Hatice yenge Güdül devlet hastanesinde orta kulak iltihabı tedavisindeydi; akşam Nihal ve çocukları evde bırakıp Keleş dayıyla birlikte onu ziyarete gittik. Giderken yolda Taner beyi aldık, evine bıraktık; güvercinlerini ve tavşanını gördük, köpeğini sevdik (geçen yıl Keleş dayının bahçedesinde duran koca köpeğin yavrusu). Gece muhabbetimiz her zamanki gibi çok güzeldi; bir ara Hatice yengenin büyük abisi de katıldı bize.

Ertesi gün, Pazar sabahı, çekirdek ailemiz ve Keleş dayı yine bahçeye uğradık, ne yaparsak kar diye. Domateslerin arkasına kardeşleri olacak aynısafaların, patlıcanların arkasına da dereotlarının tohumlarını gömdük. Dereotu tohumu bitince kuzukulağıyla devam ettik. O gün erken döndük; Ankara'da Öncü Çiftçi Deerneği ve Zen Felsefi Savaş Sanatları Topluluğu'nun birlikte düzenlediği toplantıya katıldık.

Uzunca bir süre, son üç hafta, şanslıydık; hafta içleri yağmurlu oluyor, haftasonuna doğru güneş çıkıp toprağı kurutuyor getiriyor ve böylece bahçede çalışabiliyorduk. Geçen hafta öyle olmadı. Cumartesi günü yine bir kardeşler grubu olarak oradaydık (Berna, Remziye, Özer, Ali, Ceyhan) ama bu kez toprak çamurluydu. Yine de boş durmadık. Yolda gelirken uğradığımız Yukarı Dere kenarında bulduğumuz oğulotlarından (melisa) aldığımız numuneleri, bir de bahçenin alt kısmından köklediğimiz ebegümeçlerini bahçeye dikerek kültüre aldık. Bakalım n'olcak.

Bu haftasonu hava iyi olursa yapacak iş çok. Ekilmemiş onlarca çeşit doğal tohum toprakla buluşmayı bekliyor. Ankara çevresinin şartları düşünüldüğünde henüz hiç de geç kalmış değiliz.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Bahçede faaliyet var!

Bir süredir bahçede ve çevre mahallerde epey bir faaliyetimiz oldu.

22 mart'tan başlayalım, seçimlerin bir hafta öncesi. Ufak bir ekip olarak belki bahçede çalışmaya başlayabiliriz diye çıktık yola. Nurhayat'in arabasıyla Nurhayat, Ceyhan, Ali İhsan ve o gün ilk kez tanıştığımız Remziye (ki kendisinin birçok farklı isimleri olduğu rivayet olunsa da büyük olasılıkla en fazla bir ismi daha var). Yolda müthiş bir kar başladı. Buna rağmen bahçeye varıp Remziye'nin getirdiği çilekleri ve gelincik otlarını bahçenin münasip bir yerine dikmeyi başardık. (Sonradan öğrendik ki Keleş dayı ile Hatice Yenge'nin gözü gibi baktığı minik karadut fidanını heder etmişiz. Bir daha onlara sormadan bahçede bi şey yapmayız artık.) Keleş dayının evinde yedik, içtik, sonra bizi çocukluğunun geçtiği araziye götürdü. Şırıl şırıl sular içinde rüya gibi bir gezinti yaptık.

Seçim haftasonunu hepimiz kendi mahallemizde geçirdik. Sonraki Pazar, 5 Mart'ta bahçe ve çevresi çok şenlikliydi. Kaç kişiydik acaba? Sayalım: Nurhayat, Memet, Ceyhan, Nihal, Aral, Ilgaz, Ali İhsan, Remziye, Özer, Atilla, Elvan, Ege, Yağmur, Şengül, Tolga, Taner, Berna, Ada, Deniz, İndrit, Ruşen, Akif, Fulya, Ülkü, Fatih, Keleş Dayı, Hatice Yenge, Hatice Yenge'nin ablası, Taner bey ve hanımı, oğulları küçük Mehmet. (Atladığım var mı? Varsa söyleyin ekleyeyim). 31 kişiymişiz!

Bir gün öncesinden (Cumartesi) 2 araba ile yola çıkmış olan ekibin, yani Nurhayat, Memet, Ceyhan, Nihal, Aral, Ilgaz, Remziye ve Özer ve Ali İhsan'in hedefi gece Sapanlı'da, Muammer Bey'in kerpiç evinde kalmaktı. Ama ev (müthiş bir mekan olmakla birlikte epeydir kullanılmadığı için rutubetlenmiş olduğundan ve yanımızda bebekler de olduğundan) orada kalmayalım dedik. Gitmişken eşyaları dışarı çıkarıp ufak bir temizlik yaptık, evdeki kağıtlardan bir kısmını yaktık, evin bahçesinde piknik yaptık, sohbet, muhabbet derken geceyi nerede geçirsek sorusuyla epey bir cebelleş olup en sonra Eryaman'da Serdar'ın evinde karar kıldık. Gittik, eve doluştuk, birer köşe bulduk muhabbet ettik (bazılarımız daha uzun muhabbet ettik), sonra birer köşe daha bulduk uyuduk (bazılarımız daha uzun uyuduk), sonra kalktık ve Yeşilöz'e döndük.

Tekrar Pazar gününe gelmiş olduk. Birbiri ardına gelen ekiplerle az önce saydığım gürühu oluşturduk. Tolga ve Taner arabalardan iner inmez birer ok gibi fırlayıp bahçeye vardılar ve ellerindeki belleri akşama kadar ellerinden düşürmediler. Aşağıda bir Tolga enstantanesi:



Herkes çalıştı; kimi tarlada, kimi makine tamirinde, kimi çay demlemede...











Çocuklara da imeceyle baktık:







Çocuklar, ki muhtelif yaştalardı; Ada, Deniz, Ege, Aral ve Ilgaz aramızda en çok eğlenenlerdi (Mehmet çocuk zaten hep oralarda onun için değişik bi şey yoktu). Toprakta, taşta, otların arasında, çay kenarında müthiş zaman geçirdiler. Ne ders, ne "etkinlik", ne planlanmış oyun; serbest zaman, hem de doğanın ortasında.

Remziye en güzelini yaptı. Daha önceden hazırladığımız baharat-şifalı ot alanına devedikeni, Kaliforniya gelinciği ve keten tohumu ekti:



Bu alanın hemen arkasına da elimizdeki 4 çay tohumunu (kısa bir fikir alışverişinin ardından kabuklarını kırarak) ektik. Sonradan araştırınca gördüm ki muhtemelen yanlış yapmışız; çay tohumunun ekimi biraz daha terferruatlı bi şeymiş. Ya çıkarsa diyelim:




Remziye ayrıca yakınında bir alana bir sıra aşuşotu ve bir sıra ısırganotu ekti. Ben de elimdeki bir takım yerelması yumrularını tarlanın br kenarına sokuşturdum (Kamuran bey; gönderdiğiniz ekim listesine bir yerden başlamış olduk.)

Ama kardeş bitkiler bahçesinin işleri beklediğimizden daha zor ve yavaş oldu. Birincisi, çapa makinesi ikide bir istop ettiği için bir kısmımız uzun zaman onu tamir etmekle uğraştı. Yukardaki fotoğraflarda makine başına üşüşmüş insanları görmüşsünüzdür. Hatta Akif ve beraberindeki bir ekip yolara düşüp bisiklet freni bulup geldiler ve bunu makinenin yeni el gazı aleti yaptılar. Tamir konusunda epey yol katedilmiş olsa da çapa makinesini kardeş bitkiler alanında kullanmak mümkün olmadı. Toprağı kol gücüyle belleyip su kanallarını açma işi bizi çok zorladı. Toprak umduğumuzdan (ve bahçenin geri kalanından) daha sertti. Bunun sebeplerinden biri o kısmın bahçenin altında kalması, dolayısıyla önceki sezon boyunca fazla sulanmış olması. Bir diğer sebep sonbaharda bir bölümünü sürmeden bırakmış olmamız. Üçüncü ve en bariz sebep ise Mart ayında sıraları birbirinden ayıran ıspanakları ekerken bahçeyi çok çiğnemiş olmamız (Keleş Dayı söyleyip durdu zaten, "tava gelmiş toprağı çok ezdiniz, bunun sıkıntısını yaşayacaksınız sonra" diye.) Nitekim öyle oldu. Ayrıca önceden planlama yapmadığımız için iyi bir işbölümü de yapamadık. Sonuçta ancak 6-7 sırayı belleyebildik ve toprak kesekli olduğu için bu da bizi pek memnun etmedi. Üstüne üstlük daha önce ektiğimiz ve yeni çıkmakta olan ıspanakların da çoğunu heder ettik. Kısacası daha başlarken çuvalladık. Ama olsundu, yılmak yoktu, haftaya hem Cumartesi hem Pazar gelip işi bitirecektik. Gün sonunda bahçenin hali:



5 Nisan Pazar gününden başka manzaralar:





















Sonra 'haftaya' oldu, yani 11 Nisan Cumartesi. Yani bugün. Bu kez tüp taktırmış olduğumuz 1 arabayla (yine sevgili Nurhayat'ın arabasıyla) 5 kişi yola çıktık. Memet, Evren, Ceyhan, Ülkü, Ali İhsan.

Devamı ilk fırsatta ...