4 Ekim 2020 Pazar

 

Veganların arıcılık hakkında bilmedikleri ( veya bilip de anlamak istemedikleri ) gerçekler :


Dün sosyal medyada rastladım. Vegan olan genç bir arkadaş bir yazı hazırlamış. Arıcılık sektörüne yönelik tamamen kulaktan dolma, yanlış bilgilerle ve çeşitli karalamalarla dolu bir yazı, yazıyı kaleme alanın hayatında kovan kapağı açmamış hatta daha da ileri gideyim bal arısı ile yabani sarıca arıları bile ayırt edemeyecek durumda olduğunu düşündürdü.
 
Yok ana arıların kanatlarını kesiyormuşuz, arıları fabrika mantığında çalıştıyormuşuz, arının emek zahmet topladığı balın hepsini alıp kışın bir damla bal bırakmayıp ölüme terk ediyormuşuz falan... O kadar gerçekten uzak ve uydurma iddialar. Şüphesiz arıcılık sektörü içinde gerek cehaletten gerekse para hırsı gibi nedenlerle yanlış uygulamalar yapan insanlar yok mudur? Kesinlikle vardır. Ancak bu, tüm sektörü karalamayı gerektirir mi? Koca bir hayır!
 
Akıllarısıra hayvan haklarını koruyorlar. Zannediyorlar ki arıcılar olmasa arılar doğada kendi kendilerine yaşayıp üreyecek ve çiçekleri tozlamaya devam edecekler. Özgürce bal toplayıp musmutlu yaşacaklar. Kesinlikle öyle bir şey mümkün değil! istediğiniz bilim insanına, biyologa sorabilirsiniz. Bilimsel adı Apis Mellifera olan bal arısı dediğimiz tür, kesinlikle insan tarafından yapay seleksiyona maruz bırakılmıştır doğada hiçbir bakım ve müdahale olmadan neslini devam ettirme ihtimali çok düşüktür. Haydi devam ettirdi diyelim, veganlar dahil tüm insanların yediği meyve ve sebzeleri tozlaştıracak kadar fazla sayıda olamayacaklar. Bugün dünya üzerinde yaşayan milyonlarca koloninin büyük çoğunluğu ölecek.
 
Nasıl ki hiçbir tıbbi müdahale olmaksızın hayatta kalamayacak bir insanı modern tıbbın gelişimi sayesinde (ilaçlar, ameliyatlar ile) hayatta tutabiliyorsak aynı şekilde arıları da bu tip tıbbi müdahalelerle hayatta tutuyoruz. Sonra bu arılar tıpkı bazı genetik hastalıklara sahip insanlar gibi ürüyor ve bu problemli genleri bir sonraki nesillere aktarma şansı elde ediyor. Yapay seleksiyon artık bu çağın bir gerçeği, kabul edelim etmeyelim. Artık canlı yaşamı teknoloji ve bilime bağımlı hale gelmiştir. Bunu değiştirebilmek pek mümkün değil.
 
Yani bugün tüm arıcılar arıcılığı bıraksa veganlar da dahil tüm insanların yediği sebze ve meyvelerin polenlerini taşıyarak meyve oluşumunu sağlayan bal arıları hayatta kalamayacak

. (yani yeterli sayıda olmayacak) Burada nicelik çok önemli. Doğada tek tozlaştırıcı görevi üstlenen böcek bal arısı değil ama en yoğun ve verimli çalışanı bal arısı. Bununla ilgili bir araştırma okumuştum. Diğer böceklerin tozlaşmaya olan etkisi çok düşük. Bal arıları sera içinde yaşayamadığı için seralarda tozlaşma için Bombus arıları kullanılıyor. Sera küçük bir ortam olduğu için yeterli olabiliyor. Dev tarla ve meyvelikler için Bombus'lar yeterli olmuyor mesela. Bir domates dalında kaç adet çiçek var, Ya da büyük bir elma ağacında ? Bir ağacın polinasyonu için bile kaç adet böceğe ihtiyaç olduğu ortada. Hiçbir böcek de bal arısı kadar yoğun durmaksızın çalışma özelliğine sahip değil. Kaba bir hesaba göre bal arıları toplam meyve üretiminin 2/3'ünü sağlıyor.
 
Peki bal almadan sadece polinasyon amaçlı arıcılık mümkün müdür? Evet mümkündür. ABD'de bunu büyük badem üretim alanlarında yapıyorlar. (Ülkemizde henüz örneği yok , olmamasının nedeni de bu kadar büyük monokültür alanları ve dev gıda firmaları olmaması) Kovan başına arıcılara 160$ ödüyor badem üreticileri. Yani arıcının bal almasını istemiyorsanız onlara çevredeki meyve sebzeleri polenlemesi için para ödemeniz gerekir. Aksi halde bütün tarımsal sisteminiz kesinlikle çökebilir.
Bilinçli arıcılar arılardan bir miktar bal alır ve kuluçkalık dediğimiz alt katı en az 7-8kg balı olduğu gibi arıya bırakır. Arılardan aldığı bal 7-20kg arası değişebilir. Eğer sezonda iklim koşulları uygun ise arılar yüksek kadro ile çok fazla bal üretebilirler. Kurak verimsiz sezonlarda ise bu rakam düşer.
Arıcılar baldan kazandıkları para ile arılarının bakımını üstlenir. Gerekirse eksik olması durumunda para ile bal, şeker gibi maddeler satın alıp bununla arılarını besleyerek kışa dayanıklı girmelerini sağlayabilir. Varroa dediğimiz parazitlere karşı ilaçlama yapar, parazitler arının üzerine yapışarak arının kaynaklarını tüketir, bağışıklık sistemini çökertir ve kolonilerin yok olmasına neden olabilir. Türkiye'de arıcılara ödenen kovan başına destekleme miktarı yıllık 15TL. Bana kalırsa bir kovanın yıllık maliyeti 200-300TL arası olabilir. Arıcı eğer bal satamaz ise bu maliyetin altından nasıl kalkar? 100 koloni sahibi bir arıcı için düşünelim. ( arıcının emek-zaman maliyetini hesaba katmamız gerekir. )
Arıcıların ilk görevi arıları yaşatmak ve sağlıklı tutmaktır. Bu doğanın işleyişi için, özellikle de bitkilerin üreme döngüsü için son derece önemli bir olaydır. Çiftçiler isteyerek ya da istemeyerek zamansız ilaçlamalar yaparak arıcılara ciddi zararlar verirler. Değişen iklim koşullarının olumsuz etkilerini de hesaba katarsak tüm bu zorluklara göğüs germek zorunda olan arıcıları bilip bilmeden yıpratmak neye hizmet eder? Sonuçta arıların balını çalıyor muyuz? Evet çalıyoruz. Ne güzel! Meseleyi bu kadar basite indirgeyince harika oluyor. Oturup yazı yazabildiğin sağı solu eleştirebildiğin sıcak ortamların neyin üzerine inşa edildiği, o konforlu noktalar için hangi canlıların üzerine basıldığı gerçeğini müthiş bir şekilde örtüyor. Bu ters yüz edilmenin başarısına hayran olmamak elde değil.