2 Mayıs 2016 Pazartesi

Arıcılığın hakkını vermek,arıları yaşatmak ve koloni adedini çoğaltmak lazım....

Türkiye'de resmi verilere göre kayıtlı 6,5 milyona yakın bal arısı kolonisi yaşıyor. ( Kayıtsız olanların da oldukça fazla sayıda olduğunu unutmamak lazım.30 adet kovandan daha az olanlar amatör sayıldığı için kaydettirme zorunluluğu da yok. ) Hem toplam bal üretimi hem de koloni sayısında Türkiye, Çin'den sonra dünyada 2nci sırada bulunuyor. Yılda ortalama 90.000 ton bal üretildiği düşünülüyor. Dünyada bulunan balarısı kolonilerinin yaklaşık %10'u Türkiye'de bulunuyor. Bu da balarıları açısından ne kadar önemli bir coğrafyada yaşadığımızın bir göstergesidir.

Son yıllarda Abd ve Avrupa ülkelerinde kıyamet koparan Koloni Çöküş hastalığı Türkiye'de neredeyse hiç etkili olmadı ancak son 2 yıldır gizemli koloni kayıpları ciddi şekilde arttı. Yetkililere göre normalde %10-20 arasında gerçekleşen koloni kayıplarının bazı bölgelerde %70'lere çıktığı görülüyor. Ana akım medya haberlerinde bile kitlesel arı kolonisi ölümü haberlerine sıkça rastlar olduk. Genellikle ölümler Ege ve Akdeniz'den geliyor olsa da Karadeniz ve Doğu Anadolu'da da koloni kayıpları ve esrarengiz arı ölümleri gerçekleşiyor.

Arı ölümlerinin başlıca sebebi varroa paraziti olmakla birlikte özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde aşırı yoğun olarak yapılan gezginci arıcılığın çeşitli arı hastalıklarının yayılması, ekotiplerin melezleşmesi ve doğal yeteneklerini yitirmesi gibi bir takım sorunlara yol açtığını da belirtmekte fayda var.

Bu arada bazan Türkiye arıcılığına büyük haksızlık yapıldığını görüyorum. Arıcılık Türkiye'de doğru düzgün yapılan ve genelde bilinçli insanların icra ettiği nadir işkollarından biridir. Piyasada çokça duyulan sahte balların reklamı ve pazarlanmasının arıcılarla hiç bir ilgisi olmadığını, hatta bu balların üretim aşamasında herhangi bir şekilde arıların yer almadığını da belirtmekte fayda var. Sahte ballar merdiven altı tabir edilen kaçak imalathanelerde birleştirilen birtakım kimyasallarla yapılıyor.

Biz İç Anadolu bölgesinde sabit arıcılık yaptığımızdan ve köyümüze gezginci arıcılar gelmediğinden şanslı sayılabiliriz. Buraya gezginci arıcıların gelmemesinin en önemli sebebi bölgemizde bal veriminin görece düşük olmasıdır. Bölgemizin balı çok kaliteli olmasına rağmen (yapılan tahlilde 300 adetten fazla türde bitkiye ait polen bulunmuştur)  nektar mevsiminin kısa sürmesinden kaynaklı, koloni başına alınan bal miktarı az olmaktadır. Gezginci arıcılar genelde daha yüksek rakımlı ve kendi aralarında popüler olmuş yerleri tercih ediyorlar. Bal mevsiminin kısa olduğu yerler arıcılar için risklidir. Çünkü hiç bal alamama ihtimali de oldukça fazla.

Tabi ki arıcılık alınan bal miktarından çok arıların yaşatılması ve çoğaltılması bakımından önemlidir. Bilindiği gibi arılar dünya gıda üretiminin 1/3'ünün polinasyonuna sebep olur. Kolonileri yaşatmak için yeterli teknik bilgiye sahip olmak ve bunun için de iyi bir eğitim almış olmak gerekiyor. Kulaktan dolma bilgilerle kolonileri uzun süre yaşatmak mümkün değildir.Örneğin 10 adet koloniyi 20 yapmak ve o sene yeterli miktarda bal hasat edebilmek artık uzmanlaşmaya başlamak demektir.

Peki kolonileri çoğaltmak neden bu kadar önemli? Artık iklim anomalilerinin,arı zararlıları ve dış tehditlerin ani ve kitlesel ölümlere yol açtığı bir çağda yaşıyoruz. Kolonileri çoğaltmak bizi bu kayıplara karşı daha dirençli kılar. Koşullar zorlaştıkça hayatta kalan kolonilerimiz de doğal olarak bu zorlu koşullara en iyi adapte olanlar oluyor. Usta bir arıcıdan duyduğum güzel bir söz: " En iyi arı senelerdir arılığınızda yaşayan arıdır." Arılığımızda yeterli sayıda arı yoksa, çoğaltma yapamayız ve dışarıdan arı getirmek zorunda kalabiliriz. Nedense insanlar kendi yerel arıları iyi ve yeterli olsa bile dışarıdan,uzaktan bir yerlerden arı getirmeye çok hevesliydiler. Son yıllarda bu konuda da bilinç arttı ve insanlar daha çok yerel arılara yöneldi. Muğla'da,Antalya'da üretilen kolonilerin Ankara kışlarının dondurucu soğuğuna adapte olamadığı görüldü. Ankara'lı bir arıcı için, kışın bitişinin ardından Nisan'da kovan kapağını açtığında içeride dolaşan stresli ve aç arıları gören arıcının yaşadığı mutluluk kelimelerle anlatılamaz.

Varroa zararlısı ise şüphesiz arılara en çok zarar veren olumsuz etken olarak kabul edilir. Bu konuda da bilinç arttı ve artık daha çok organik sertifikalı ilaçlar kullanıyor. Formik asit, Oksalik asit, Thymol gibi etken maddelerin yanısıra erkek arı gözü yoluyla varroa imha etme gibi doğal yöntemler de arıcılar arasında yaygınlaştı.



Köyümüzde arıcılığa olan ilgi ülke çapında olduğu gibi günden güne artıyor. Tanıdıklarımızın toplam koloni sayısı 150 adedi aşmış durumda. İyi bir koloni yönetimi ve normal iklim şartları altında bu en az 1,5 ton bal demek. Ehh işte... Ülkemizde üretilen 90.000 ton balın 1,5 tonu da bizden olsun. Teknik ve sürdürülebilir arıcıların en üst düzeyde dayanışma,paylaşım ve iletişim halinde olması gerekir. Bu zorlu koşullar altında ayakta durabilmenin tek yolu budur. Yavaş yavaş böyle bir birlikteliğin temelleri atılıyor gibi...



Hiç yorum yok: