Nisan'ın sonundayız. Ekimlerin bir kısmını şimdiden yaptık. Mayıs'ta da boş durmazsak, dostlardan edindiğimiz paha biçilmez doğal tohumların hepsini kullanmış olacağız.
En son 5 Nisan Pazar gününü anlatmıştık. Ekleyelim: O gün kardeş bitkiler bahçemizin alttan birinci sırasına almaşık olarak şalgam ve tere tohumları ekmiş, ikinci sırasının yarısına Ali'nin Kalkan'dan getirdiği domates fidelerini dikip aralarına turp tohumları ekmiş, dördüncü sıraya da yine almaşık olarak bakla, biber ve pırasa tohumları ekmiştik. Bahçenin o bölgesinde toprak istediğimiz kadar iyi işlenmiş değildi, bu yüzden bu tohumların akibeti biraz belirsiz. Bakalım n'olcak.
Sonraki hafta, 11 Nisan Cumartesi günü sabah erkenden yola düşen ekip: Memet, Evren, Ceyhan, Ali, Ülkü. İşte vesikası (herkesin bir kısmı görünüyor):
Bahçeye vardığımızda Keleş Dayı ve Hatice Yenge oradaydı. Memet, Keleş dayı ve Ali çapa makinesini adam etmekle meşgulken bendeniz bahçe toprağıyla olan mücadelemi sürdürüyordum:
Sonra Keleş dayının tavsiyesine uyarak, kardeş bitkiler bahçemizi bahçenin alt kısmına yayılacak şekilde genişletmeye karar verdik. Önceden seçmiş olduğumuz alanın tersine buralarda toprak çok daha yumuşaktı ve çalışması daha kolaydı. O tarafta açtığımız arkın altına organik sarı kavun tohumları ektik, aralarına da kardeşleri olacak bamyaları. Önceki alanın ikinci sırasına, yani domates fidelerinin arasına da (önceden turp koyduğumuz yere) maydonoz ekledik. Bakalım n'olcak. Gün sonunda ekili alanlarımızı bir güzel suladık:
Akşam Ankara'ya döndük ve ertesi gün sabahtan yeni bir ekiple yola koyulduk. Bu kez: Ceyhan, Nihal, çocukları ve Ali. Daha sonra Tolga, Ece ve Ebru bahçede bize katıldılar. Daha sonra Taner bey de geldi.
O gün Tolga'yla kardeş birkiler bahçesi alanının üst kısmına yakın bir yerden bir ark açtık. Bu, bahçenin uzak yarısında kalan mahsülatın suyunu taşıyacak olan ana ark olacaktı. Bu arkın altına uzunca bir sıra acur ektik, aralarına da kişniş. Bunun üst sırasına Ece ve Ebru frenk kimyonu ektiler. Acur sırasının devamına da Tolga ile ben pembe domates ve yerli güdül domatesi tohumları ektik. Ekim yöntemlerini hep Hatice Yenge'ye sorup öğrendik. Domates için: Çukuru açarsın, dibini biraz bellersin, içine su doldurursun, toprak suyu emince 2-3 tohum koyar, üzerine bir santim toprak kaplayıp düzlersin. Sonra da gerçekten çıkacak mı diye merak edersin. Bakalım n'olcak. Domateslerin arasına ise kardeş bitki olarak havuç ektik. O günü de böylece kapatıp evlerimize döndük.
Bir sonraki hafta, 18 Nisan Cumartesi günü Ali, Ülkü, Ceyhan, Nihal ve çocuklarla yoldaydık. Ilgaz okuyordu:
Ve beklendiği üzere, Aral okumuyordu:
Vardığımızda Keleş dayı ve Taner bey oradaydı. Kiraz ağacı çiçekteydi, üzerinde vızır vızır arılar:
Bir süre sonra Ülkü doğayla bütünleşmiş, Keleş dayı da asmaları budamaktaydı:
Sarı kavunların sırasını alaca kavunla tamamladık. Taner beyle beraber domateslerin altına yeni bir ark açıp, Ali'yle birlikte bir sıra patlıcan tohumu ektik. Ben bir de acurlarla frenk kimyonları arasına bir sıra çörekotu ektim, bakalım n'olacak. O gün Ali ile Ülkü döndüler. Dört kişilik çekirdek bir aile olarak biz ise Keleş dayının evinde kaldık. Hatice yenge Güdül devlet hastanesinde orta kulak iltihabı tedavisindeydi; akşam Nihal ve çocukları evde bırakıp Keleş dayıyla birlikte onu ziyarete gittik. Giderken yolda Taner beyi aldık, evine bıraktık; güvercinlerini ve tavşanını gördük, köpeğini sevdik (geçen yıl Keleş dayının bahçedesinde duran koca köpeğin yavrusu). Gece muhabbetimiz her zamanki gibi çok güzeldi; bir ara Hatice yengenin büyük abisi de katıldı bize.
Ertesi gün, Pazar sabahı, çekirdek ailemiz ve Keleş dayı yine bahçeye uğradık, ne yaparsak kar diye. Domateslerin arkasına kardeşleri olacak aynısafaların, patlıcanların arkasına da dereotlarının tohumlarını gömdük. Dereotu tohumu bitince kuzukulağıyla devam ettik. O gün erken döndük; Ankara'da Öncü Çiftçi Deerneği ve Zen Felsefi Savaş Sanatları Topluluğu'nun birlikte düzenlediği toplantıya katıldık.
Uzunca bir süre, son üç hafta, şanslıydık; hafta içleri yağmurlu oluyor, haftasonuna doğru güneş çıkıp toprağı kurutuyor getiriyor ve böylece bahçede çalışabiliyorduk. Geçen hafta öyle olmadı. Cumartesi günü yine bir kardeşler grubu olarak oradaydık (Berna, Remziye, Özer, Ali, Ceyhan) ama bu kez toprak çamurluydu. Yine de boş durmadık. Yolda gelirken uğradığımız Yukarı Dere kenarında bulduğumuz oğulotlarından (melisa) aldığımız numuneleri, bir de bahçenin alt kısmından köklediğimiz ebegümeçlerini bahçeye dikerek kültüre aldık. Bakalım n'olcak.
Bu haftasonu hava iyi olursa yapacak iş çok. Ekilmemiş onlarca çeşit doğal tohum toprakla buluşmayı bekliyor. Ankara çevresinin şartları düşünüldüğünde henüz hiç de geç kalmış değiliz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder