3 sene sonra tekrar merhaba. Bloga yazmayalı epey uzun zaman oldu. Bunun birçok sebebi var ancak uzun uzadıya girmeye gerek yok. Kısaca faaliyetlerimizin sona ermediği tam tersine belli bir düzene oturduğunu söyleyebilirim. Yazacak çok şey birikti. Artık tarım ve hayvancılık söz konusu olduğunda üreticilerin işi çok çok daha zor. Haliyle bundan tüketiciler de etkilenecek (etkileniyor da zaten). Olumsuz etkilenmeden karlarını aynı oranda koruyacak büyük tekellerin ise şimdilik keyfi yerinde. Olan biteni çok fazla sorun ettikleri söylenemez. Daha çok yeni gelişen karlı "yeşil sektör" den pay kapma derdindeler. Oturdukları yerden küçük üreticilerin emeklerinin artı değerine çökmeye devam edebileceklerini düşünüyorlar. Her neyse biz kendi yapabileceklerimize bakalım.
İklim hızla değişiyor. Mevsimlerin eskisi gibi olmadığı, kestirilmesi zor, sıradışı doğa olaylarının yaşandığı, anormalliklerin normalleştiği değişik bir döneme girdik. Pek ilgisiz insanların bile hissedebileceği oranda aşırılıklar yaşanırken, arıcılık sektörü özelinde varroa zararlısının iyice direnç kazandığı, mücadelenin zorlaştığı ve arıcıların artık daha fazla emek harcamak ve ilaçlama yapmak zorunda olduğu bir döneme girdik. Bunun yanında Nosema adlı arı virüsünün de yeni bir türünün çıktığını ve birçok koloninin sönmesine neden olduğunu da eklemek gerek. Artık arıları daha iyi ilaçlamak ve daha iyi beslemek bir zorunluluk haline geldi. Eskiden 5-6 yıl önce beslemeden arıcılık olur mu diye tartışırken artık besleme masraflarının ikiye üçe katlandığı gerçeğiyle yüzleştik. Nosema'nın tam bir çözümü olmamakla birlikte kekik içinde bulunan Thymol etken maddesi ile sporların büyük oranda yok edilebileceğinden bahsediliyor. Bunun dışında her arıcı kendisini teknik bilgi ve donanım anlamında geliştiriyor. Balda kalıntı bırakmayan doğal, bitkisel ilaçlara olan talep artıyor. Bu da olumlu gelişmeler arasında sayabileceğimiz şeyler arasında. Bir başka olumlu haber ise, bu sezon nektar akımı dönemi çok iyi geçti. En azından bizim bulunduğumuz Ankara'nın kuzeybatısı için böyle olduğunu söyleyebilirim. Yağan yağmurlar ve uygun sıcaklık koşulları hem arılara hem de genel olarak bitkilere çok yaradı.
Sezon başında arılığımıza dadanan bir boz ayı en az 9-10 adet kolonimizi yok etti. Hatta bir gece onu canlı izleme fırsatım bile oldu. Ustalığına ve hızına hayran kaldığımı söylemeliyim. Buna rağmen sezon çok iyi olduğu için hem bir miktar bal almayı başardık hem de çıkan oğullar sayesinde koloni sayımızı 40 civarına çıkardır. Ayı saldırısına uğrayan arıcı arkadaşlar olarak (Cemal, Oğuz) arılıkları birleştirdik ve elektrikli çit çektik. Keşke bu tip önlemleri daha önce alabilmiş olsaydık. Her neyse ders alındı artık!
Bundan sonra ayı konusunu da boşlamamak gerektiğini öğrenmiş olduk. Her ne kadar yitirdiğimiz kolonilere üzülsek de biyolojik çeşitliliğimizin,
böylesine nadir hayvanların hala doğada, hem de Ankara gibi bir coğrafyada yaşayabildiğini bilmek güzel. Biz yine önlemimizi alalım da onlar da başka doğal kaynaklardan beslenip yaşamlarını sürdürmeye devam etsinler.